4 Şubat 2011 Cuma

Tık, Tık ! Kim O ?

Kapı resmi için bağlantıya tıklayınız
Bu aktiviteyi Tuğra'nın henüz görmediği ya da daha çok küçükkken gördüğü akrabalarımızı tanıtmak amacı ile yaptık.
Dikkatini çekmesi için önce plastik hayvanlarımızla denedik.'' Tık, tık! Kim O?  Eşek gelmiş :D Hoşgeldin Eşek.'' şeklinde.
Oyuna aşinalık kazandığında önce Baba'dan başlayıp, sonra da diğer akrabalarımızın fotoğraflarını göstermek suretiyle oyunu bitirdik. Geriye elinden uzunca bir süre düşürmediği sanırım şu kısacık ömründeki en büyük Sevdası olan ''Baba''sının fotoğrafıyla yakaladığım şu kare kaldı.

1 Şubat 2011 Salı

Uyanınca Ne Yapsak?

O meleklerle oyunda rüyalarında. Bense bilgisayar başında, o blog senin bu blog benim geziyor, fikir edinmeye çalışıyorum uyanınca ne yapacağımız hususunda.
Onun için şu dört duvar bile bir umman, benim için mezar.
Az önce kar yağıyordu. '' N'olur tutsun Allah'ım '' diye dua ettim. Hiç değilse oğlumla debelenelim karda. Yok o da gitti.
Belediyemizin açtığı Oyun Kulübüne gidiyorduk bir ara. Şimdi keçi gribiydi, domuz gribiydi derken eve tıkıldık kaldık.
Bu soğukta bir de tuvalet eğitimine başladık yeniden. Tracy Hogg kitabında 18-23 aylık dönemler için -Hala İşbirlikçi- diye yazmış. Uyuma konusunda çok faydasını gördüm Tracy Hogg'un yönteminin. Tuvalet eğitimi konusunda da başarılı olacağını umuyorum. Baktım olmadı artık önümüzdeki bahar, açıp bezi salacağım çayıra :)
Şans dileyin.

18 Aralık 2010 Cumartesi

Yeniden Başlasıııııııııııınnn :))

Uzun zaman oldu yine yazmayalı bloga. Tuğra'ya hamileyken onun için tuttuğum günlükte de sık sık rastladığım bir cümle var '' Evet, sanırım biraz tembelim ben''
Aslında tembellikten değil de bir türlü vakit bulamamaktan yazmayışım. Her ne kadar günler benim için rutin geçse de (uyu-uyan, hopla zıpla vs.) gün içerisinde bir koşuşturmaca yaşıyorum. Öyle ki ilk kez bugün oturdum sanırım sandalyeye bir aydır.
Neyse bu kadar dert faslı :D Geçelim bizim yaramazın marifetlerine.
Hala kuduruk. Ama içten içe seviyorum ben onun böyle kuduruk hallerini. Durgun bir çocuğum olsa dayanamazdım ben. Bilmem belki alıştığımdan Tuğra'nın bu hallerine, uykusu gelse mesela hafif bir durgunluk çökse üzerine içim sızlıyor.
Parmak boyalar, silindir ve küplerle kule yapma, ahşap puzzlelar bu arada çok sık elimize aldıklarımız. Kitaplar her zamanki gibi vazgeçilmezlerimiz. Yalnızzzz... Eşleştirme kartlarının mantığını  bi türlü anlayamıyor  ya da uygun zamanı bulamadım anlatabilmek için bilmiyorum. Bu konuda da çalışmalar sürecek.
Ahşap blok aldım geçenlerde O'na. Sağa sola saçtı. Bende kaldırdım. Biraz daha zaman var sanırım.
3 gün önce de ilk cümlelerini kurdu.'' Baon uçuo , baba ditti''
Henüz evet, hayır kelimelerini kullanamasa da ,bir kaç olumsuzlama cümleciğinin yanında isteklerini sorduğumda başını sallayarak olumlu ya da olumsuz bildirim yapıyor. En güzeli de beni seviyor musun annecim dediğimde. Başını evet anlamında sallayıp, o köfte dudaklarıyla bir buse kondurması yanaklarıma ki, işte buna paha biçilemez :)

Mutlu günler dilerim.
Görüşmek üzere.

19 Eylül 2010 Pazar

İYİ BAYRAMLAR !

Herkese mutlu, sevgi dolu ve sevdikleriyle geçirdeceği bayramlar diliyoruz. Bayramınız çocukluğunuzdaki kadar tatlı olsun.

Tuğra Paşa da bayram gününe yakışır bir vaziyette giydi bayramlıklarını. Yukarıda gördüğünüz anneannesinin evinden çıkıp asansöre çabuk gelsin diye(!!!) vururken yakalayabildiğim bir poz. Çok fazla şeker ve çikolata yedi. Engelleyemiyorum. Son zamanlardaki gibi agresif, saldırgan... Elinden şekerini almayagörelim, kopuyor kızılca kıyamet.
Senede bir gün nidalarıyla kendimi deşarj ediyorum.
Bir de sinir bozan bir hala düşkünlüğü son günlerde. Yanıma yaklaşmıyor hiç. Halasına da anne diyor anneannesine de, yoldaki herhangi bir beyefendiye de :))) İşi çıkara döktümü herkes anne :DD Yeni kitaplar ve kartlar aldım Tuğra'ya bayramlık alışverişini yaparken. Daha şimdiden mefta oldular. Kitap koptu, kartlar kemirildi. Alıp elime öğretmek istitorum. Bu anahtar bu vs.... Savuruyor elimdekini alıp. Varsa yoksa kuduralım. Nerden buluyor bu enerjiyi bilmiyorum. 2-3 banyo önce başından su dökülürken nefesini tutmayı öğrendi. Artık daha keyifli banyo saatleri ikimiz için de :DD
Bir de son diyalogumuzu yazıvereyim şuraya.
(Ben)__Bir
(T)__ Eki
(Ben)__İki
(T)__ Öj
3'e kadar saymayı öğrendiğimizi anlatmaya çalışıyorum :DD Tesadüfen oldu. Üzerinde durduğum birşey değildi. Geçenlerde parka gezdirmeye götürdük görümcemle. Bizde ortalarda kimse yok oturalım şurdaki cafede rahat rahat dolansın Tuğra Efendi dedik. Tuğra tabi her zamanki Tuğra. Zıp orda, zıp burda. Dikkatini çekmek için yan masada duran okey taşlarından aldım. Sadece 1 kere gösterdim ve peşimden hemen tekrarladı. Benim gözlerim şaşkınlıktan faltaşı gibi açıldı ama ihtimal bile vermedim aklında tutacağına.Ertesi gün evde muhallebi yapıyoruz oğluşla. Koyduğum şeker miktarını sayarken yukardaki diyalog geçti aramızda.Annem de ben de dilimizi yuttuk şaşkınlıktan. Ama zil takıp oynamadığımız kaldı bir tek.
Neyse bu postuma da son vereyim. Tekrar iyi bayramlar diliyorum hepinize. Görüşmek dileğiyle.

26 Ağustos 2010 Perşembe

18. Ay

2 yaş sendromuyla kendini göstermeye başladı huysuzluklar. Yerlere yatmalar, fırlatmalar, vurmalar...
Her zaman mıncıklanası sevimlilikte olmuyormuş demek ki bir birey büyürken. Şimdilik bu dönemin başındayım diye sanırm, sakin bakabiliyorum yaptıklarına. Evet büyüdüğünü ispatlamak için yapıyor bunları diyorum, geçiştiriyorum.
Bir de pek sosyaliz bu aralar. Kendinden yaşça az daha büyük çocuklarla gayet güzel oynuyor Tuğra. Kapıda arkadaşlarını görünce çok mutlu oluyor. Parka gittiğinde, binanın bahçesine indiğinde.... Bunun yanında kitaplar okuyoruz. Bazen tek bir kitabı evirip çevirip defalarca okuduğumuz oluyor.Evdeyken annesine yardım ediyor. Yerleri siliyor, süpürüyor, tozları alıyor, hatta kek bile yapıyor(uz) bir sandalye üzerinde. Ben çırpıyorum o paketini açtığım vanilyayı, bardaktaki şekeri boşaltıyor karıştırma kabına. Böyle imece usulü hallediyoruz günlük işleri:) Sahiden de oğlumun bu huyu babasına benzemiyor yaa :PP

24 Ağustos 2010 Salı

Bıdırdamalar. Konuşmak için Çabalamalar...

Artık ifade etmeye çalışıyor kendini Tuğra. Bir birey olduğunu ispatlamaya çalışıyor. Büyük bir mücadelesi oldu şimdiye dek. İlgiyle izledim onu. Aslında 6 aylıkken beni şaşırtan taklitler yapardı ama sonradan unutuverdi. Şimdilerde ise ne söylediğini anlamasam da elini kolunu kıvıra kıvıra '' bidi bidi'' uzun cümleler kuruyor. Biz de gülümseyerek, içimizden onu mıncıklamayı dileyerek izliyoruz onu.
Anlayabildiğim kelimeler kısıtlı ama '' Anne'' yi pek güzel söylüyor beyimiz :)
Bir de '' bu ni yaaa ?? '' demesi var. Eh ne olduğunu söylüyoruz haliyle.
Sevimlilik had safhada.
__ Dooo (Top), Anne,Anne Anne( Anneanne),Hamma ( mama),Cu, bum ( Su),kuga (kulak),çaş ( saç), aaba (araba),Teşetüle ( teşekkürler),baaca ( Patlıcan),ba (bak) , ko ( koş), çou ( çabuk), çı (çıkar),attı, açııı (acıktım), göçüüü ( görüşürüz) aşı (acı),düttü ,minim onun olan ya da olduğunu düşündüğü şeyleri sahiplenirken kullanıyor bu kelimeyi :) yemicem, almıçam gibi olumsuzlama ve  '' emica (amca) aya (hala)'' gibi bazı aile bireylerinin ünvanlarını da söyleyebiliyor. Tuğra dikbaşlı bir çocuk. Ona öğrettiğim kelimeleri tekrarlamıyor ben  şu kelimeyi söyle dediğimde. Kendisine komut verilsin istemiyor. E halliyle de öğretmek benim için pek keyifli olmuyor. Yine de ısrar ve inatla çabalıyorum :)
Ve bu çabalarım sonucunda bugün masada duran bir salkım üzümü gördüğünde '' üjüm'' demesiyle onu çalıştırdığım ve anlamadığını düşündüğüm zamanlarda aslında çabucak öğrendiğini gördüm. Ne yalan söyleyeyim utandım onun beni bu şekilde yanıltmasından.
Bu kadar kelimenin hatta daha fazlasının da olduğu dağarcığında en ço kullandığı kelime Anne ve Atta.
''Atta''ları çok seviyoruz nihayetinde. Anneyi de tabi :)
Duygusal dağınıklığımdan dolayı gereken özeni gösteremedim oğluma uzun zamandır.
Tez zamanda birlikte yaptığımız aktiviteleri çoğaltıp,paylaşacağım sizlerle.
Görüşmek üzere.

Yaşam Kaynağıma....

Oğlumun doğumundan bir kaç gün sonrasında yazmıştım bu yazıyı.
Madem bir blog kuruyorum ''BİZİ'' anlatan, öyleyse sıfırdan başlamalıyım diye düşündüm hikayelerime. Bu oğlumun doğumundan sonra yazdığım ilk yazı olduğundan dolayı, blogumun da ikk yazısı olsun dedim.
Ahhh!!! Bu cümleleri okuduğumda ilk günkü gibi heyecanlandım. Bir de çok ayrıntılı yazmışım onu farkettim. Nasıl bir mutluktuysa her saniye aklımda aradan 1,5 yıl geçmiş olmasına rağmen.Umarım yazım sizin için de bir şeyler ifade edecektir.





Bu tam üç sene beklenen, özlenen evladın bize geliş hikayesi.. Öyle çok arzu etmiştik ki onu. Bir gün geleceğini bilerek dualar etmiştik.Ve bir gün onun geleceğini müjdeliyor bir gebelik testi.Sonrasında doktorum doğruluyor bu güzel haberi.

Muayenehaneden ayrılırken aptal bir tebessüm yüzümde.İnsanlar niye sırıtıyor bu dermiş gibi bakıyorlar..Olsun.Umrumda değiller.

Böylesi var mı mutluluğun?Hangi amaca kavuşmak bu denli mutlu eder ki insanı.9 ay boyunca azıcık stresli ancak rahat bir hamilelik dönemi geçirdikten sonra oğlumu dünyaya gelmeye hazırlayan yalancı sancılar 16 Şubatta başlıyor.Beş dakikada bir sayıp paniğe kapıldığım sancılar dolayısıyla gecenin üçünde hastanede alıyoruz nefesi.Doktor bebeğin suyunun az olduğunu söylüyor yatışımın yapılmasını istiyor.

Ama Ben yatacak kadar kötü hissetmiyorum kendimi.Eve gitmek istediğimi söylüyorum.Sancılar artsa da evde çekmek daha rahat olacak..Evimin yakın olduğunu söylüyorum doktora çok rahatsızlanırsam gelirim..Kabul ediyor ancak bebeğin hareketlerine dikkat etmemi şart koşuyor.

Eve dönüyoruz sabaha kadar mışıl mışıl uyuyabiliyorum.Ertesi gün sancımdan eser kalmıyor.Erkenden Kendi doktoruma görünüyorum bebeğin suyu ona göre gayet iyi.Normal doğum yapmam için beklemem gerektiğini söylüyor.Arada bir yoklayan sancılarla beklemeye devam ediyorum.Ta ki 19 Şubata kadar.Sabah uykudan garip bir ağrı uyandırıyor beni.Canımın acısıyla inliyorum Eşim sancın mı var diye soruyor Evet diyorum.Doktora gitmeyi öneriyor, geçer diyorum, gitmiyorum.Sancı sıklığım düzenli olarak 9 dakikada bir.Akşamüzeri saat 4’te 8 dakikaya düşüyor.Eşimi arayıp sigortalı hasta kabul saati bitmeden doktora görünelim diyorum.Muayenede yine önemli bir açılmam yok.Ayağa kalkar kalkmaz nişanım geliyor.Doktor normal doğum istiyorsam beklemem gerektiğini yineliyor.Bitmeyecek mi bu bekleyiş ?Eve dönüyorum.Sancılar sıklaşıyor.Saat 12 civarı 5 dakikada bire düşüyor.Eşim ve annem panikliyor.Apar topar hastanenin yolunu tutuyoruz yine.Oysa hastaneye gitmeyi istemiyorum. Muayene yapılacak,istemiyorum bunu,rahatsızlık veriyor,geriyor beni.Zaten kasılıp muayeneyi de zorlaştırıyorum doktorlar için.Elimde değil ki,bunun normal doğum için olumsuz olduğunu beni muayene eden bütün doktorlar ve ebe olan ablam da söylemişti.Bebeği boğabilirdim doğum sırasında kendimi kasarsam.Söylenen bu şeyler beni korkutuyor ancak cesaretimi tamamen yok etmeye yetmiyor.Bebeğimi doğal yolla doğurabilirim.Hastanede yapılan muayenede 2 santim açılmam olduğu söyleniyor ve yatışım yapılıyor. 2 santim…Az kaldı oğlumun gelmesine…Sancı odasında sürekli yapılan kontroller…Saatler ilerliyor,acım artıyor.Açılma 2 santim.Rabbim kurtar beni diyorum,canım çok yanıyor.Sık sık en nefret ettiğim şey, muayene yapılıyor.Canım daha çok yanıyor.Açılma 2 santim.Kalkıp yürümeliyim.Yine geliyor ebe. Açılma 2 santim.Artık dayanılmaz oluyor sancılarım.Gözlerim dönüyor.Herkesinki bu kadar zor mu olur Allah’ım.Yürümeliyim açılma olur yürürsem.Ayaktayken sık sık sancı vuruyor.Duvardan destek alıyorum iki büklüm olarak sancının geçmesini bekliyorum.Geçiyor,yürümeye devam ediyorum.Midem bulanıyor.Kendimi tuvalete zor atıyorum.Bir süre sonra yine geliyor ebe.Yine açılma iki santim.Çok yoruldum Allah’ım kurtar beni.Vücudumda ödem artıyor ,nabzım artıyor.Oksijen veriyor ebe.Ezan okunuyor.Kurtar beni Allah’ım .Canım çok yanıyor.Ellerim kocaman olmuş kıpırdatamıyorum.Ayaklarım patlayacak gibi.Ben kendi kilomun 3 katı halinde gözüküyorum.Oğluma kavuşmama az kaldı dayanmalıyım.Sık sık yokluyor beni ebe. Değişme yok.Nöbet değiştiriyor hemşireler.Durumum izah ediliyor.Kendimi sıkmam bir hastalıkmış meğer…Yoğun ödem var nabız yüksek vs.vs.Neden dillerinden tam anlamıyorum Allahım.Bebeğim iyimi acaba?Halim yok,soramıyorum.Başka bir ebe yine muayene ediyor.Yine iki santim.Ne açılmaz şeymiş meret.Pes ediyorum.Artık sezeryanı düşünmeliyim.Doktorumun gelmesini bekliyorum.Saat sekiz buçuk,doktorum geliyor.Durumum ona da izah ediliyor.Tam eldivenlere uzanacak,bir muayene edelim diyor.İstemiyorum diyorum.Beni sezeryana alın.Dayanamıyorum Allahım.Oysa ne kadar istiyorum onu doğum yapar yapmaz kollarıma almayı.Ama gücüm yetmiyor.Önceki gün saat altıdan beri sancı çekiyorum.Açılma iki santim.Bu hızla gidersem 6 gün sonra doğurabilirim.Hastayı ameliyata hazırlayın diyor.Bekliyorum gelen giden yok.Saat dokuz,dokuz buçuk.Ölüyorum Allahım nerde kaldılar.Anestezisyen teşrif etmemişler.Bu seferde onu bekliyorum.Sondam takılıyor.Bir şeyler oluyor hatırlamıyorum.Hasta bakıcılar beni sedyeye koyuyorlar.El sallıyorum eşim ve anneme.Ayrılmadan son bir gülümsemeye yetiyor gücüm.Ve ekliyorum ‘’Görüşürüz ben oğlumu getirmeye gidiyorum’’Ameliyathaneye giriyoruz.Soğuk olduğunu duymuştum,değilmiş.Beni yerleştiriyorlar,hazırlıyorlar.Tam da bu sırada sancım geliyor.Karnıma bakıyorum,oğlum hala çok yukarıda.Midemin yanı başında top gibi olmuş duruyor.Doktorum geliyor.Bununla ameliyat edeceğim yeri temizleyeceğim korkma sadece biraz soğuk diyor elindeki şişeyi göstererek.Kafa sallıyorum.Soluma dönüyorum.Üç tane narkoz iğnesi takılmış.Birincisi enjekte ediliyor.Bir şeyim yok.Ve ikincisi.İkincisinin yarısında bakmayı kesiyorum, başımı çeviriyorum.Genzimde bir ferahlık hissediyorum.Gözümü kırparsam uyuyacağım.Üçüncüsünü beklesem mi diyorum.Aklıma ya narkoz tutmazsa diye bir düşünce musallat oluyor.Yumuyorum gözleri.Sonra bir acı ve soğukluk karnımda.Hala ameliyat ediyorlar beni diyorum.Basıyorum çığlığı.

Meğer son pansuman yapılıyor.Oğlum diyorum,gözlerim kapanıyor.Odama getirip yatağıma yatırıyorlar beni.Gözümü açabildikçe oğlum diyorum ailem iyi diyorlar.Ben sormaya devam ediyorum.Hemşire giriyor odama.Siluetini fark ediyorum hemen ona soruyorum cevap vermesini beklemeden üst üste .Oğlum nerde iyimi?Oğlum iyi mi?Ne zaman gelecek?Oğlum…Hemşire cevap veriyor.Evet iyi,kirpikleri çok güzel.İçten içe inanılmaz bir rahatlık hissediyorum.Çok şükür Allahım.Gözlerim kapanıyor.Oğlum gelecek diye açmaya çalışıyorum.Ve geliyor…Yanıma koyuyorlar oğlumu.Bu nasıl bir güzellik Allah’ım.Bu benim mi diye sormama gerek bile yok.Aynı bize benziyor.Eğebildiğim kadar başımı eğiyorum kokusunu içime çekiyorum.Bir daha asla unutmam bu yüzü,bu kokuyu.Bütün görüntüler siliniyor,odada olan herkes yokoluyor .Bir tek biz varız sanki.Oğlum ve ben.Adeta bizim için durdu dünya.Selam veriyorum oğlumun kulağına doğru eğilerek.Hoşgeldin bebeğim diyorum.Daha ötesi yok mutluluğun.Bu yaşadığım hazzın doruğu olmalı.Eşim yaklaşıyor yanıma.İçerdeyken kakasını yapmış diyor.Tüylerim diken diken oluyor,ürperiyorum.Birilerine sövmeye takatim yok.Sadece oğluma sağ salim kavuşturana hamdediyorum.Emziriyorum küçüğümü. Şaşkınım. Bir tek oğlumun yüzü net.Kalan her şey silinmiş.Anı yaşamamız için bu da Allahın bir lütfu olmalı.Bir süre sonra hemşireler yine götürüyorlar oğlumu.Özlüyorum.Getirdiklerinde gözlerim onu yatırdıkları plastik kutudan ayrılmak istemiyor.Bir süre sonra karnıma koyulan kum torbasından kurtuluyorum.Ve birkaç saat sonra da yürümem için hemşirelerin yardımıyla ayağa kalkmaya çalışıyorum.Önce başaramıyorum,sonra bir hışımla kendimi yukarı çekip tek başıma yataktan iniyorum.Eşim yardımcı oluyor elimden tutarak, kapıya kadar yürüyorum.Sonra elini bırakıyorum kendim yürümeye başlıyorum.Amacım oğluma yaklaşmak.Onu yakından görebiliyorum sonunda.Keşke kucağıma alabilsem.O kadar kuvvetim yok henüz.Yatağa girip biraz dinleniyorum.Sonra tekrar kalkıp yürüyorum.Sabaha kadar aynı şeyi tekrarlıyorum sık sık.Evimize gitmeliyiz çabucak.Normal hayatımıza dönmeliyiz.Uykum yok,aç da değilim.Nerden geldi bu enerji bilmiyorum.Neredeyse Tüm geceyi dolaşarak geçirdikten sonra ertesi gün doktoruma ne zaman gideceğimi soruyorum.Yanındaki hemşireye durumumu soruyor.Genel olarak iki kriter tamamlanmış taburcu edilmem için sadece bir tek şart kaldı.Kayısı suyu içmeliyim.Bol bol su ve kayısı suyu içiyorum.Getirilen yemekleri yiyemiyorum ancak kompostoyu içiyorum.Ve sonunda üçüncü şartta tamam.Nöbet değiştiren hemşirelere şakayla karışık beni taburcu etmeye mi geldiniz diyorum.Tuvalete çıkıp çıkamadığımı soruyor biri.Savaş kazanmış edasıyla çıktım diyorum göğsümü gere gere.Ve son kez doktorum yanıma geliyor oğlum kucağımda onu gezdiriyorum bu kez.Maaşallah diyor.Çıkmam için işlemlerim başlatılıyor.Bu sırada toparlanıyorum.Ve sonunda evime geliyorum.Hızla gelişen iyileşme sürecim sonunda 39 hafta 4 günlükken 3140 gram olarak dünyaya getirdiğim oğlumla 13.günümüzü yaşıyoruz.Gecelerimiz uykusuz.Bu beni yoruyor ama asla gocundurmuyor.Biliyorum ki bu anlar bir daha geri gelmeyecek.Hızla gelişen oğlumun her anına tanık olabilmem için bu da Allahın bir lütfu biliyorum.



Hey gidi günler heyy :))